İçindekiler
Gastronomi başlıklı onlarca, televizyon programı, her şehirde gastronomi adı altında festivaller, her turizm kongresinde gastronominin vurgulanması, sosyal medya gastronomi blogerları ve gurmeler vs. , son 10 yıldır en popüler kelimelerden biri “Gastronomi”.
TDK tanımına göre; iyi yemek yeme merakı, sağlığa uygun, iyi düzenlenmiş, hoş ve lezzetli mutfak, yemek düzeni ve sistemi” olarak ifade edilmektedir ancak bu tanımlama gastronomi alanından ekonomik fayda üreten ve gastronomiyi temel politika olarak değerlendiren ülkelerdeki tanımlama ile farklılık göstermektedir.
Son 10 yılın en çok gastronomi başkentlerinden biri seçilen Peru gastronomiyi çok uluslu kültürel mirasın mutfak yolu ile insanlara aktarılması olarak tanımlarken, uzun yıllardır dünyanın en iyi gastronomi destinasyonlarından biri olan İspanya mutfakla-insan arasındaki bir iletişim aracı olarak tanımlamaktadır.
Yine yarattığı gastronomi akımları ile 1900’lerden bu yana cazibe merkezi olan İtalya, gastronomiyi toplumun birleştirici unsuru olarak tanımlarken, Turist gelirlerinin %71.2’si gastro-turist olan Japonya ise gastronomiyi, tarihin ve değerlerin mutfak yolu ile aktarılması için kullanılan saygın bir aracı olarak tanımlamaktadır.
Görüldüğü gibi iyi yemek, sağlığa uygunluk, lezzet, hoşluk vs. bu tanımlamaların üzerinde, soyut bir bakış acısı tasvir edilmektedir.
Ancak özet gastronomi tanımı şudur ki; gastronomi eşsiz bölgesel lokal değerlerinizin ( tarih,insan,sanat,müzik vs ) mutfak kültürünüz ile birleştirilerek bütünsellik ile insanlara aktarılmasıdır.
Bu nedenle ülkemizde gastronomi adı altında tanımlanan tv şovları maalesef gastronomi programı değil yemek programı , gastro festivaller aslında yemek festivali, gastronomi turizmi olarak adlandırılan turizm alt başlığı mutfak turizmi , gastronomi uzmanları da yalnızca yemek sever bireyler olarak tanımlanması daha doğru olacaktır. Bu tanımlama hatasındandır ki binlerce yıllık mutfak değerlerimiz ve somut olmayan kültürel mirasımız global de markalaşamamaktadır.
Nasıl ki doğru tanımlanmamış bir iş fikrini, hikayeyi, ürünü, projeyi satmanız veya pazarlayabilmeniz mümkün değil ise global rekabette olduğunuz bir alanı da doğru tanımlamak gerekmektedir.
Peki bugün itibari ile ulusça gastronomiyi doğru tanımladık ve gastronominin gücünü kullanarak önce yerel kalkınmayı sağlamak, yemek değil gastronomi şehirleri yaratmak, sonra bölgesel kalkınmayı planlayarak ülkemizi gastronomi alanında globalde markalaştırmak istiyoruz, ne yapmamız gerekir?
Kültürel envanterin, mutfak değerlerinin, tüm paydaşların ve altyapının ve global rekabetçilerin analiz edilerek bir vizyon tanımlanması yapılması sonrası, hedeflerin belirlenmesi ve bu hedeflere ulaşılması için hazırlanan ve belirli periyodlarla ölçümlenerek sürdürülebilirliği de denetlenen bir “Gastro-Strateji Planı” planı oluşturarak , bütünsel bir ulus gastronomi vizyonu tanımlamanız gerekir.
Lokal değerlerin, tarihin ve kültürün hikayeleştirilerek gastronomi vurgusu ile markalaştırılması stratejisi, ulusların birbirinden ayrışmasını ve yerel/yabancı turist imajında deneyimin farklılaşmasını sağlamaktadır. Japonya, Peru, Danimarka, İspanya, İtalya, Tayvan, Kore, Kolombiya gibi bir ülkeler ulus gastro-strateji plan olan ülkeler bazılarıdır.
Gastro-strateji planı olan ülkelerin eylem planları değişse de temelde ortak tek bir konu vardır; Lokal gastronomi değerleriyle global bir vizyon tanımlamak ve bu hedefe ulaşmak için kısa, orta ve uzun dönem stratejiler geliştirmektir.
Gastronomi ve markalaşma konusunda birçok temel sorunumuz olsa da Zaman’ı yönetmek yerine An’ı kurtarma telaşımız ve hızlı sonuç alma telaşımız önümüzdeki en büyük engellerden biridir.
Gastro-strateji planı oluşturmanın ilk etabı analiz ve data toplama süreci olmadan, kime neyi, neden ve nasıl konumlandıracağımızı değerlendirmeden kısa etkili satış stratejileri ile sürekli yöntem değiştirerek sürdürülebilir bir başarı mümkün olamamaktadır. Gastro-tüketici zihninde ulus markanızın imajını kurgulamak yalnızca başarılı bir süreç yönetimi ile mümkün olabilmektedir.
Pazarlama dünyasının ana misyonu tüketicinin zihnindeki imajı kurgulamaktır. Nasıl ki bir kahve bardağının üzerine isminiz yazıldığı için kişiselleştirilmiş hizmet alma fikri o işletme konusunda zihninizde farklılaşıyor ise, Gastro-markalaşma konusunda da temel alınması gereken ilk konu budur.
1900’lü yılların başlarında Amerikalı bir pastırma üreticisi ürünlerinin daha fazla satılmasını arzuladı ve bir pazarlama ajansına başvurdu. Ajans bir araştırma yaptı ve Amerikalıların kahvaltıda şarküteri tüketiminin az olduğunu tespit etti ve bu açığa markayı konumlamak istedi, ancak bunu ürünü tanıtarak değil bilinç altınındaki imajı tazeleyerek şekillendirmek istedi .
4500 tıp doktoruna ortak bildiri yayınlatarak kahvaltıda besin değeri yüksek şarküteri ürünleri tüketmenin sağlığı pozitif yönde etkilediği ve güne daha zinde başlandığını aktardı ve tüketici zaman içerisinde önce kahvaltıda şarküteri tüketimi arttırdı ve zamanla “Kahvaltı günün en önemli öğünüdür” fikrini global de bilinç altına işledi.
(Bu kişi ne tesadüftür ki Freud’un ablasının oğlu ve bugün dünyanın bilinçaltını şekillendiren dijital mecranın sahibi Marc Bernays Randolph’un büyük amcası nöromarketing dehası Edward Bernays’tir)
Özetle neden mutfağımızın bugüne dek markalaştırılamadığı aşikar ancak binlerce yıllık mutfak kültürümüzü ve lokal değerlerimizi hak ettiği noktaya taşımak ve ulus markamızı güçlendirmek istiyorsak ancak doğru tanımlama, stratejik planlama ve sürdürülebilir süreç yönetimi bizi hedeflerimize ulaştıracaktır.
Dinç YILDIZ ( Kurucu-Gastronomi Stratejist)